Dilovası’dan Türkiye’ye çocuk işçilik gerçeği
Türkiye’de milyonlarca çocuk okul yerine atölyelerde, fabrikalarda çalıştırılıyor. Dilovası’daki facia ise çocuk işçiliğin görünmez değil, görmezden gelinen bir gerçek olduğunu gösteriyor.

Dilovası’da bir atölyede çıkan yangında çocuk yaştaki işçilerin de hayatını kaybetmesi ile çocuk işçilik gerçeği, acı bir gündem olarak önümüze düştü. Bu yazımızda çocuk işçiliğini biraz veriler, biraz da gerçek hayat hikayeleri ile tartışmaya açacak ve çözüm yollarını irdelemeye çalışacağız.

Türkiye’de çocuk işçilik, ekonomik krizin derinleştiği her dönemde daha görünür hale geliyor. TÜİK’in son verilerine göre, 5-17 yaş grubundaki çocukların yaklaşık yüzde 5’i çalışmak zorunda kalıyor ve çalışan çocuk sayısı 720 bin. Ancak bu sayısının gerçekte çok daha yüksek olduğu tahmin ediliyor. Kaldı ki MEB’in hayata geçirdiği MESEM’ler eliyle çalıştırılan bir milyonun üzerinde çocuk işçi bu istatistiğe dahil değil.

Eğitim Sen’in 2025 raporuna göre geçici koruma altındaki Suriyeli çocuklar, mesleki eğitim merkezi (MESEM) öğrencileri ve açık öğretime kayıtlı 18 yaş altı öğrencileriyle birlikte örgün eğitimin dışında bırakılan çocuk sayısı 1 milyon 578 bin.

İSİG Meclisi verilerine göre 2025 yılının ilk on ayında en az 1737 işçi hayatını kaybetti. Pek çok iş kazası gibi Dilovası’daki işçi katliamı da aslında göz göre göre geldi. Zira daha önce mahalle sakinlerinin, CİMER’e ve Dilovası Belediyesi’ne söz edilen işyerini şikayet ettikleri biliniyor.

Güvencesiz ve kayıt dışı işlerde patronların en sık kadın ve çocuk emeğine başvurduğu da bilinenler arasında. Güvencesiz çalışma sistemi en çok kadın ve çocukları merdiven altı işlerde, sigortasız, düşük ücretlerle çalışmaya mahkum ediyor. Ekmek ve Gül de dergisinin, sitesinin sayfalarında çocuk işçilerin anlatımlarına yer veriyor. Kimi örnekleri yeniden hatırlayalım…

Sorunları boylarını ve yaşlarını aşan çocuklar

Atölyelerde, çay molasında, yemek arasında Ekmek ve Gül’den arkadaşlarımızın sohbetlerine dahil olduğu çocuk işçilerin dertleri hem boylarını hem de yaşlarını aşıyor. Damla’nın babası, annesine ve 3 kardeşine de şiddet uygulamış yıllarca. Onlar da dayanamayıp toplamış valizlerini İstanbul’un yolunu tutmuşlar. Şu an evlerinde üzerinde oturulacak eşyaları dahi yok. “Eşyamız yok ama olsun en azından şiddet yok. Maaşımı alıncaya kadar idare ederiz diyor annem” diyen Damla, okulu da bu sebeple bırakmış. “Hangi parayla gideyim? Okul forması dahi alamazdık” diyor.

‘Hayatlarımız çalınıyor abla’

“Hayatlarımız çalınıyor abla” diyen Derya da hiç liseye gidemeyenlerden. Tam 4 yıldır çalışıyor. Okul fikrinden tamamen uzaklaşmış. “Gel açık öğretime yazdırayım seni” diyen arkadaşımıza “Bizden geçti” diyor. Kazandığı paradan kalanla sadece günlük bir çikolata yiyebiliyor. Babası onları terk etmiş, evde tek çalışan o. Anne ise 3 yaşındaki kardeşine bakıyor. Derya, 17 yaşında. Onun da sigortası yok. Sosyal hizmetlerden destek alıyorlarmış yakın zamana kadar. Çevreden birileri “Bu kadının kızı çalışıyor” diye ihbar etmiş ve yardımları kesilmiş. Bir güvenceleri yok. Daha önce çalıştığı yerde tacize uğramış, çok korkmuş, kimselere bir şey diyememiş. O yerden ayrılıp kadınların yoğun olduğu şimdiki çalıştığı atölyeye başlamış.

‘Kimse demedi ki bu çocuk nerede?’

15 yaşındaki Harun, İkitelli’de bir lokantada çalışıyor. Erzurum’dan 3 ay önce gelmiş. “Babamı kaybedince annemi amcamla evlendirdiler. Bir süre alışmam uzun sürdü. Alışmaya çalışıyordum, okuluma gidiyordum. Bizim okul köyden uzaktı. Servisimiz yoktu. Hele kış geldiğinde okula yürümemiz üç saati bulurdu. Çok zorlanıyordum okula gitmeye. Okula gitmeme kararı aldığımda ailem ‘o zaman İstanbul’a git iş bul bize de para gönder’ dedi. Okullar açıldı daha karar verememiştim. Okulların açılmasından bir ay geçti pişman olup okula gittim. ‘Olmaz artık şimdi kayıt yapamayız seni’ dediler. Kimse de o süreçte demedi ki bu çocuk nerede? Niye okula gelmiyor? Ne öğretmenlerim aradı ne müdür. Ben de İstanbul’a gelmeye karar verdim.”

Hayal etmeyi bile unutmuş gençlerden biri Nazlı

Nazlı. 15 yaşında, 7 kardeşin en küçüğü. 9 sınıfta okulu bırakıp çalışmaya başlamış. Yaklaşık 1 yıldır bir tekstil atölyesinde ortacı olarak çalışıyor. Babasını kaybettikten sonra ağabeyi ve ablası okulu bırakıp çalışmaya başlamışlar. “Hayal etmeyi bile unutmuş” bir genç olan Nazlı’nın tek beklentisi eve verdiği maaşından, biraz daha fazla harçlık alabilmek. Aldığı harçlıkla kendisi için doyasıya alışveriş yapmak istiyor sadece. “Kiracıyız. Evin içi genelde soğuk oluyor çünkü sadece iki petek yanıyor. Borcumuz çok olduğu için sürekli tasarruf etmek üzerine konuşuyoruz. Abim tersanede, ablam asgari ücretle bir fabrikada çalışıyor” diyor.  

Kız çocuklarının durumu daha da hassas. Taciz, mobbing, güvencesizlik üst üste biniyor. Eğitim hakkından mahrum kalıyorlar. Özellikle göçmen kız çocukları hem yoksulluk hem de ayrımcılıkla mücadele ediyor.

Staj değil, açık sömürü

MESEM programı çocuk emeğinin sömürülmesini “yasal” bir eğitim programıyla meşrulaştırarak her yaştan öğrenciyi ağır çalışma koşullarına sürüklüyor. Adeta “eti de kemiği de sizin” denilerek, çocukların sağlıkları, çocuklukları ve gençlikleri sermayenin kâr hırsına feda ediliyor. Meslek liselerindeki çocuklar haftanın üç günü sanayiye gönderiliyor. Üstelik sigortaları sadece “iş kazası” için yapılıyor.

Çözüm örgütlü mücadelede

Çocuk işçilikle mücadelenin yolu, yoksullukla mücadeleden geçiyor. Asgari ücretin bir aileyi geçindirecek seviyeye yükseltilmesi sağlanmadan çocuk işçiliğin önüne geçilmesi de mümkün değil.

Sendikaların da çocuk işçilikle mücadele konusuna özel olarak eğilmesi, bu konuda kampanyalar yapması gerekli. Ailelere sosyal destek sağlanması, ücretsiz nitelikli eğitimin her çocuk için erişilebilir olması, meslek liselerinin çocuk sömürüsünün aracı olmaktan çıkarılması, işyerlerinde denetimlerin artırılması ve çocuk işçi çalıştıranlara ciddi yaptırımlar uygulanması, çocuk işçiliğini yasaklayan uluslararası sözleşmelere uygun olarak, çocukların eğitim hakkını garanti eden bağımsız bir denetim mekanizması kurulması gibi adımların devlet tarafından atılması için de örgütlü bir şekilde taleplerimizin dile getirilmesi önemli.

Tüm bunların sağlanması için yine en büyük görev biz kadınlara düşüyor. Çocukların hayatı oyunla, kitapla, umutla tanıması için kadınlar olarak çocuk işçiliğine dur diyelim, sesimizi yükseltelim. 

Fotoğraf: Ekmek ve Gül


Editörden