Türkiye'de eğitim sisteminin dönüşümü: Kız çocukları atölyede işçi, evde hizmetçi
Zorunlu eğitimin kısaltılması, kız çocuklarının okuldan koparılmasının, istismarın, erken yaşta evlilik ve işçiliğe itilmesinin yeni adı olacak.

Şanlıurfa’nın Viranşehir ilçesinde yaşayan Esmanur Argun, on beş yaşındaydı. Mevsimlik işçi olarak tarlaya gittiği bir gün, devrilen traktörün altında kaldı.

Kader, evlendirildiğinde 12 yaşındaydı. 13 yaşında ilk çocuğunu kucağına aldı. 14 yaşında, ikinci çocuğuna 7 aylık hamileyken erken doğum yaptı. Bebeği ölü doğdu. İki ay sonra, o da — hâlâ 14 yaşındayken — evinde silahla vurulmuş halde ölü bulundu.

2012 yılında yürürlüğe giren 4+4+4 sistemi, eğitim politikalarında köklü bir değişiklik gibi sunuldu. “Kesintili eğitimle esneklik geliyor”, “Çocuklar kendi yollarını daha erken çizebilecek” gibi sözlerle süslenen bu değişiklik, aslında sermaye düzeninin ihtiyaçlarına uygun, toplumsal eşitsizliği pekiştiren bir hamleydi.

Eğitim emekçileri, sendikalar, kadın örgütleri bu yasaya başından beri karşı çıktı. “Çocuk yaşta evliliğin ve çocuk işçiliğin önü açılıyor”, “Kız çocukları sistem dışına itilecek” diyenler “ideolojik davranmakla”, “gelişmeye karşı çıkmakla” suçlandı.

Eğitim emekçilerinin iş bırakma eylemlerine, pek çok yerden yükselen itirazlara rağmen 4+4+4 sistemi uygulanmaya başladı.

“Açık öğretim” uygulamasıyla kız çocukları artık “öğrenci” statüsünde görünüyordu ama fiilen ya evdeydi ya da işte. Bu sistem, kız çocuklarını okul çağındayken okul dışında bıraktı. Böylece çocuk yaşta evliliğin önü açıldı. “Evde otururken diploma alsın” denilerek eğitim, çocuklar için bir hak olmaktan çıkarıldı. Bugün açık öğretim ile lise hatta ortaokul okuyan öğrencilerin büyük kısmı kız çocukları.

Köy okullarının da kapatılmasıyla eğitim, “ulaşılması” gereken “uzak bir hedef”e dönüştü. Taşımalı eğitim, özellikle kız çocukları için “eve daha yakın” olan hayatlara mahkumiyet demek oldu.

Yoksulluk da bu kopuşu besledi. Bir evde ilk vazgeçilen, çoğu zaman kız çocuğunun defteri, kalemi, okul harçlığı, okuldaki yemek parası, yol parası, servis parası oldu. TÜİK verilerine göre, 15–17 yaş arası kız çocuklarının iş gücüne katılımı 4+4+4 sonrası yüzde 25 arttı.

Eğitim Sen’in 2025 raporuna göre geçici koruma altındaki Suriyeli çocuklar, mesleki eğitim merkezi (MESEM) öğrencileri ve açık öğretime kayıtlı 18 yaş altı öğrencileriyle birlikte örgün eğitimin dışında bırakılan çocuk sayısı 1 milyon 578 bin.

Yalnızca eğitim hakkı değil, yaşam hakkı mücadelesi

2012–13’ten itibaren uygulanan 4+4+4 sistemi, ilk bakışta “zorunlu eğitim süresini genişletmek” gibi görünse de, eğitim sistemi üç parçaya bölündü; bu parçalanma, her geçiş noktasında kız çocuklarının eğitim sisteminin dışına itilmesi için farklı bir çıkış kapısı oldu. Eğitim parçalı bir opsiyona dönüştü. “İkinci dört yılda ister açık öğretime geçer, ister imam hatibe gider” denildiğinde, kız çocuklarının kaderi çoktan çizilmişti.

Esmanur, Kader ve daha binlerce kız çocuğu bazen açık öğretime kapısından, bazen hafızlık eğitimi arası kapısından çıkartıldı; bazen zaten devletin sormadığı, takip etmediği devamsızlık kapıları kullanılarak çıkartıldı okullardan. Atölyede işçi, evde hizmetçi oldu.

Çocuklar bu sistemde laik, bilimsel, parasız, kamusal eğitim haklarını tamamen kaybettiler. Eğitimin paralılaştırılması, özel okulların artışı, laik, bilimsel eğitimin ortadan kaldırılması projeleri eş zamanlı yürütüldü.

Esmanur, Kader ve daha binlerce kız çocuğunun eğitim hakkı için verilen mücadele aslında sadece eğitim hakkı mücadelesi değil yaşam hakkı mücadelesiydi.

İstanbul’un Avcılar ilçesindeki Mehmet Emin Horoz Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesinin MESEM programının 12'nci sınıfına devam eden lojistik bölümüne kayıtlı MESEM'li kız çocuğunun Sertrans Lojistik’te çalıştığı sırada cinsel istismara maruz kaldığını meclis gündemine taşıyan Emek Partisi Milletvekili İskender Bayhan, patronun öğrencilere “taciz iş hayatında sıklıkla karşılaşacağınız bir şey, alışın” dediğini söyledi. Yine çırak olarak çalıştırılan bir MESEM öğrencisinin, iş yerinin bir müşterisi tarafından tacize uğradğını, Mercedes yetkililerinin ise taciz mağduru kız öğrenciyi haksız ve suçlu bularak işten çıkarma yöntemine başvurduğunu aktardı.

Bu sırada başka bir MESEM öğrencisi kız çocuğu ise bir kuaför salonunda günde 16 saat çalışıyor, yemek molası dahi veremiyor, fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalıyordu.

AKP iktidarı döneminde eğitim politikaları, sadece pedagojik bir alanın dönüşümünü değil, aynı zamanda iktidarın ideolojik ve ekonomik yönelimlerinin de aynası oldu. Bu bağlamda 4+4+4 sisteminin ardından geliştirilen MESEM (Mesleki Eğitim Merkezleri) uygulamasıyla artık çocuk emeğinin sömürüsü devlet eliyle resmileştirildi. Çocuk işçiliğine yasal kılıf uyduruldu.

MESEM’ler çocukları işçileştirirken aynı zamanda cinsiyetçi iş bölümünün erken yaşta dayattı ve kadın emeği üzerindeki toplumsal denetimin yeniden inşa etti. Bu bağlamda erkek çocukları ağırlıklı olarak sanayi, tamir, makine ve inşaat gibi sektörlere yönlendirilirken; kız çocukları kuaförlük, güzellik salonları, tekstil, pastane ve ev hizmetleri gibi toplumsal cinsiyet rollerine uygun görülen alanlara yönlendirildi. Böylece cinsiyetçi iş bölümü çocuk yaşta normalleştirilmeye çalışıldı; kız çocuklarının istihdamda düşük ücretli, güvencesiz, esnek çalışma alanlarına itilmesi daha eğitim sürecinde temellendirilmiş oldu.

Çocuklara ödenen ücretin büyük kısmının devlet tarafından karşılanmasıyla piyasa, devlet destekli bir çocuk işgücü kaynağına ulaştı; çocuklar ise eğitim hakkından ve fiziksel-psikolojik gelişimlerini destekleyen güvenli ortamlardan mahrum bırakıldı.

Ekim 2025’te Evrensel gazetesi, “Çocuklara Kölelik MEB Kitabında” başlığıyla yayımladığı haberinde, Milli Eğitim Bakanlığı’nın ilkokul 4. sınıflar için hazırladığı İnsan Hakları, Vatandaşlık ve Demokrasi ders kitabındaki skandal bir ifadeyi gündeme taşıdı.

Kitapta “çocuk hakları” başlığı altında “çalışma hakkı” ifadesine yer verilmesi, pedagojik açıdan ciddi bir tartışma yarattı.

4+4+4 eğitim sistemine geçilirken çocukların 10 yaşında işçiliğe mahkum edileceği, köleleştirileceği iddialarını “Bu bir kara propaganda!” diye reddeden AKP iktidarı aslında bu konuda ilk adım 6111 sayılı Torba Yasa ile atmıştı. İkinci kademede mesleğe yönlendirme adı altında bir uygulama getirildi, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Yasasıyla da 16 yaşından küçüklerin ağır ve ilkel işlerde çalıştırılması yasağı kaldırıldı. 10 yaşında mesleğe yönlendirme söz konusu olabilecek ve çocuk bunu kendi iradesiyle yapamayacağı için ya yine muhtemelen kendileri de yoksul işçiler olan ailesinin ya da öğretmeninin yönlendirmesiyle yapabilecekti. Çocuk işçiliğinin yolu böyle açıldı.

Çocuklar bu kez okul kapılarından fabrikalara, atölyelere, torna tezgahlarına, güzellik salonlarına resmi olarak hatta devlet teşvikiyle sürüklediler. Burada tacizin “iş hayatının bir gereği olduğunu” öğrendiler. Tacize ses çıkarırlarsa “işten atılmalarının normal olduğunu” öğrendiler. Günde 16 saat yemek yemeden çalışmanın “çalışkanlık olduğunu” öğrendiler. Öyle ya, onlar hâlâ resmi rakamlara göre eğitim sisteminin içinde öğrenciydiler.

İhtiyaç, kız çocuklarının güvenli eğitim hakkını garanti altına almak

2000’lerde Doğu ve Güneydoğu’da okuyan çok sayıda kız öğrenci, baskılara ve olanaksızlıklara rağmen eğitimde kaldı. Zorunlu eğitimin uzatılması sonrası birçok kız, ilk defa 8. sınıfa kadar okulda kalabildi.

Bu güne kadar eğitim sisteminin dönüşümü için atılan adımları ve yapılan değişiklikleri yalnızca bir eğitim politikası olarak değil, AKP'nin bütüncül ideolojik yönelimi içinde değerlendirmek gerekiyor. Özellikle 2024’ün "aile yılı" ilan edilmesiyle birlikte, kadınların toplumsal rolünün “aile temelli” kurgulanması hız kazandı. AKP’nin kadın politikaları, uzun süredir kadınları kamusal alandan dışlayan, anneliği ve ev içi emeği kutsayan, kadının bireysel haklarını aile yapısı içinde eriten bir anlayışa yaslanmakta.

Bu anlayış, kadının istihdamdan eğitime, bedensel özerklikten siyasal temsile kadar birçok alandaki kazanımlarını geri püskürtürken; kız çocuklarını da bu ideolojik çerçevede şekillendirmeye çalışıyor. 4+4+4 ve MESEM uygulamalarıyla kız çocuklarının eğitime erişimi azaltılırken erken yaşta çalıştırılmalarının “meslek edinme” adı altında meşrulaştırılması; evlilik, annelik ve hizmet etme odaklı müdahaleler yeterli görülmemiş olacak ki şimdi bir adım ötesi için zorunlu eğitim süresinin kısaltılması konuşulmaya başlandı.

Zorunlu eğitimin süresinin kısaltılması, yalnızca teknik bir düzenleme değil; toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştirme potansiyeli taşıyan ciddi bir politik müdahaledir. Özellikle kız çocukları açısından bu tür bir değişikliklerin etkileri çok yönlü ve uzun vadelidir.

Türkiye’de kırsal bölgelerde ve düşük gelirli hanelerde kız çocuklarının okullaşma oranları hâlâ erkeklerin gerisindedir. 1997 yılında zorunlu eğitimin beş yıldan sekiz yıla çıkarılması bu farkı azaltmada önemli rol oynamış, özellikle ortaöğretimde kız çocuklarının devam oranını artırmıştır. Söz konusu reform, yalnızca eğitim sürelerini değil; aynı zamanda evlenme yaşı, annelik yaşı, çocuk sağlığı gibi alanları da olumlu yönde etkilemiştir. Bu aslında zorunlu eğitimin süresinin, eğitim dışındaki sosyal sonuçlarını güçlü biçimde göstermektedir.

Eğitim süresinin kısaltılması durumunda, özellikle yoksul ailelerde kız çocuklarının okuldan alınma olasılığı artacaktır. Eğitim hakkının zorunluluktan çıkarılması, ailelerin kısa vadeli çıkarlar ve geleneksel toplumsal roller doğrultusunda hareket etmesine zemin hazırlar. Bu durum, kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesi ve ekonomik olarak bağımlı kalması gibi sonuçları beraberinde getirebilir.

Eğitim süresinin kısaltılması ayrıca kısa sürede yoğun öğrenme gerektireceğinden destek alamayan yoksul ailelerin çocuklarının başarı oranlarında azalma olacak ve kız çocuklarının bilişsel gelişiminde gerileme riski olacaktır. Eğitim düzeyinin düşmesi, kadınların formal işgücüne katılımını da sınırlayacak; kayıt dışı, güvencesiz işlerde yoğunlaşmalarına veya ev içi rollerle sınırlı kalmalarına neden olacaktır.

Türkiye’de eğitim hakkına erişim zaten bölgesel, sınıfsal ve cinsiyete dayalı eşitsizliklerle kuşatılmışken, zorunlu eğitimin süresini kısaltmak bu eşitsizlikleri daha da görünür ve kalıcı hale getirme riski taşıyor. Eğitim politikaları uzun vadeli sosyal etkiler dikkate alınarak şekillendirilmelidir.

Sonuç olarak, zorunlu eğitimin süresini azaltmak, kız çocukları açısından yalnızca eğitim hakkının gasbı değil; toplumsal, ekonomik ve bireysel varlıklarının da daralması anlamına gelir. Türkiye’nin baştan beri bahsettiğimiz kendi deneyimi ve uluslararası literatür, bu tür bir geri adımın çok yönlü ve geri döndürülemez kayıplara yol açacağını açıkça göstermektedir.

Gerçek eşitlik, eğitim süresini kısaltmakla değil; kız çocuklarının okulda kalabileceği güvenli, destekleyici bir sistem kurmakla mümkündür.

Dünya Kız Çocukları Günü’nün kutlandığı, büyük ve gösterişli etkinliklerin yapıldığı bu gün kız çocuklarına verilecek en büyük hediye onların eğitim hakkı için vereceğimiz mücadele sözü olacaktır.

    • Zorunlu eğitim 12 yıldan az olamaz. Tersine okul öncesini de kapsayacak şekilde kapsamı genişletilmeli, kesintisiz olmalıdır.
    • MESEM uygulamaları kaldırılmalı, çocuk işçiliği kesin biçimde yasaklanmalıdır.
    • Eğitimde toplumsal cinsiyet eşitliği müfredata dahil edilmeli, ÇEDES gibi dini projeler iptal edilmelidir.
    • Kız çocukları için burs, ulaşım ve yurt desteği artırılmalı.
    • Tüm çocuklara okullarda bir öğün ücretsiz sağlıklı yemek devlet tarafından verilmelidir.
    • Ders kitaplarında çocuk işçiliği övülmemeli, “çalışma hakkı” kavramı çocuk metinlerinden çıkarılmalıdır.
    • Aile yılı politikaları adı altında yapılan cinsiyetçi kampanyalar sonlandırılmalı.
    • Üniversiteler, eğitim sendikaları, kadın örgütleri vb. eğitim politikalarında karar alma mekanizmasına dahil edilmelidir.

Fotoğraf: Thirdman / Pexels

İlgili haberler
Dünya Kız Çocukları Günü: Eğitim hakkı gasbediliyor, istismar büyüyor

Gelin 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü vesilesiyle Türkiye ve dünyada kız çocuklarının neler yaşadığını verilerle inceleyelim.

'Çocuğum eğitim alıyor yerine sadece okula gidebiliyor diyorum'

'Bugün hâlâ birçok kız çocuğu, geçim sıkıntısı yüzünden okula gidemiyor ya da çok zor şartlar altında eğitim hayatına devam etmeye çalışıyor.'

11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü | Eğitimsizlik, açlık ve istismar kıskacında kız çocukları

11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü’nde araştırdığımız istatistiklere göre kız çocukları eğitim, beslenme, güvenli yaşam gibi en temel haklarından dahi mahrum kalıyor.


Editörden