Yeni ‘orta vadenin’ sömürü gerçeği: Kutsal aile masalı
‘Daha fazla yoksulluk anlamına gelen bu programa halkı nasıl ikna edeceğinin kerametini ise son dönemde dillerinden düşürmedikleri ‘aile yılı’ masalında buluyorlar.’

Önümüzdeki üç yılın ekonomi politikalarına yön verecek orta vadeli programın (OVP) tanıtımı ve Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla birlikte, uzun süredir evin geçimini zar zor sağlayan, kirasını ödeyemeyen, çocuklarına beslenme koyamayan emekçi evlerinin televizyonlarında iktidar sözcülerinin “büyüme”, “ekonomik istikrar”, “tek haneli enflasyon” gibi süslü vaatleri yansıdı. Bu tür neoliberal ekonomi programlarının vaatleri çok olur. Bir önceki OVP’de anlatılan vaatlerin, emekçi evlerine daha çok yoksulluk ve işsizlik olarak nasıl dönüş yaptığı, en basitinden bankaların takibine düşen tüketici kredisi miktarının yüzde 71, konut kiralarının yüzde 618, ekmeğin fiyatının yüzde 165 artışında görülebilir. Bu nedenle önümüzdeki üç yılı tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yok.

Gelişme de büyüme de sermaye için

Emekçi evleri yoksulluk ve işsizlik kıskacına alınırken Türkiye’nin sermaye kesimleri de ülkenin emekçileriyle birlikte ihtiyaçlarından tasarruf ederek kemer sıktı mı bu son üç yıllık süreçte? UBS’in Küresel Servet Raporu 2024 verilerine göre, geçen yıl dünyada 684 bin yeni dolar milyoneri ortaya çıkarken milyoner sayısı en çok artan ülke yüzde 8,4 ile Türkiye oldu. En çok emekçileri etkileyen dolaylı vergilerin toplam vergi gelirlerindeki payının 2025 bütçesinde yüzde 70’e dayanmış durumda olması, kamunun yükünü emekçilerin yüklenmesi demektir. Aslında bu veriler bile iktidar programının hangi sınıftan yana bir karaktere sahip olduğunu, büyümenin de istikrarın da sermaye için olduğunu gösterir nitelikte. Daha fazla yoksulluk anlamına gelen bu programa halkı nasıl ikna edeceğinin kerametini ise son dönemde dillerinden düşürmedikleri aile yılı masalında buluyorlar.

Bir ‘aile’ masalı

Her yıl bir şeylerin yılını ilan etmeyi adet edindiğimiz son yıllarda bu sefer önümüzdeki on yılın “Aile Yılı” ilan edilmesi, bu yüzden bir tesadüfün ötesi, aslında Erdoğan iktidarı için bir zorunluluk. İktidar, hem son dönemde kaybetmeye başladığı manevi gücünü “kutsal” aile söylemi üzerinden yeniden güçlendirme hem de iktisadi açıdan içine düştüğü krizin yükünü sırtlayabilecek güçte olduğunu düşündüğü “aile” üzerinden programını yürütme amacında. Ancak sanılmasın ki her gün yaşanan kadın cinayetlerinde cezasızlığa karşı yeni politikalar planlanıyor, kadınların ev içi yüklendikleri bakım emeğini kamu kaynaklarıyla rahatlıkla ücretsiz çözebileceği kreşler, bakım evleri için kaynak yaratılıyor, çocuklarını okula aç gönderen kadınların derdine kamu kaynaklarıyla çözüm üretilmeye çalışılıyor, şiddete uğrayan ve hatta kimi zaman ölümle yüz yüze gelen kadınların gidebileceği sığınmaevleri açılıyor ya da kadın işsizliğini azaltmak için güvenceli, eşit işe eşit ve insanca yaşayacağı ücret alacakları istihdam planlamaları yapılıyor. Dert, “aile”ye ya da ailenin yükünü sırtlanan kadınlara bir nebze nefes aldırmak değil. İyi bildiğimiz bir örnekle, uzun bir süredir kadınların kapı kapı mahalle mahalle mücadeleyi örgütlediği, Türkiye’deki bütün öğrencilere bir öğün ücretsiz yemeğin maliyeti geçtiğimiz yıl 190 milyar civarında iken sermayedarların vergi indirimlerinin 701 milyar olduğu gerçeği gibi, emekçi ailelerin sofrasına değil sermayedarların kasasına kaynak yaratmanın yolları aranıyor. Aileyi “kutsayanların”, emekçi ailelerin insanca yaşayacağı koşullara, kadınların ve çocukların güvenliğini sağlayacak kamusal politikalara dair herhangi bir planı yok aslında.

Aman sermayedarların tadı kaçmasın!

Programla bir yandan kadınlara “istihdama katılım” hayalleri pazarlanıyor. OVP’nin istihdamı artırma söylemi ve bunu da “esnek” istihdam üzerinden şekillendirmesi bir tesadüf değil. Aileyi “bir arada tutacak”, kadınları hem evdeki işlerden ayırmayacak hem bakım emeğine devamlılığını sağlayacak hem de sermayenin ihtiyacı olan bu “esnek” istihdam modelinde ucuz işgücü olarak çalıştırmanın planları yapılıyor. Kendi iktidarının sürebilmesi için bu sömürü mekanizmalarının, “aile” içinde her gün yeniden üretilmesi gerekiyor çünkü. İktidar, emekçiler üzerinde kontrolünü “aile” üzerinden daha kolay yapabileceği için de istiyor bunu. Bir yandan da kadınları evin dört duvarına hapsedecek; boşanmanın zorlaştırılması, nafakanın sınırlandırılması ve hatta miras hakkının tartışılması gibi konuların gündeme gelmesi de bu sürecin bir parçası.

‘Kutsal aile’nin yükü kadınların omuzlarında

Programı tanıtırken kamuda tasarrufla övünen Bakan Mehmet Şimşek’in bahsettiği kısıtlamalar, kamuya aldıkları yeni araçları ya da kendi lükslerini kapsamıyor kuşkusuz. Çünkü 2024’ün sadece ilk 6 ayında kamuya yeni araç alımlarına 161 milyon lira harcanmış. Yılın ilk beş ayında Sarayın günlük harcaması 1798 asgari ücrete denk gerçekleşmiş. Programda “kamu maliyesinin disipline edilmesi” denilerek halkın kamusal haklardan ve alanlardan yararlanmasının en aza indirilmesi, kamu kreşlerinin kapatılması, servislerin kaldırılması, çocukların bir öğün beslenmesine kaynak yaratmamak ya da “üretim maliyetlerinin azaltılması” ifadeleriyle emekçilerin ücretlerinin düşürülmesi, tazminatına göz dikilmesi Bakan Şimşek’in tasarruftan anladığıdır. Zaten OVP’de kamu kaynaklarının nasıl ve hangi sınıf için harcanacağını lafı dolandırmadan söylemişler: “Kamu altyapı yatırımlarının özel sektör yatırımlarını tamamlayıcı nitelikte etkinleştirilmesi sağlanacaktır.” Ayrıca yeni özelleştirme planlarıyla halkın vergileriyle yapılmış, elde kalan son kamusal alanların tasfiyesinin de yolu açılacak gibi görünüyor. Sermaye, vergi indirimleriyle ve kamu kaynakları teşvikiyle ödüllendirilirken tasarrufun ve verginin yükü emekçi ailelerin sırtına yükleniyor; sermayenin ucuz iş gücü ihtiyacı ve “kutsal aile”nin yükü ise kadınların omuzlarına yükleniyor.

Fotoğraf: DHA


Editörden